-
TÜRK EL SANATLARI
El sanatları, bir ulusun kültürel yapısının, kişiliğinin, yaşadığı coğrafi bölge zenginliklerine göre yapılandığı, anlamlı bir şekilde ifade edildiği, görselliği zengin belgelerdir.
Anadolu’nun geniş toprakları üzerinde yüzyıllar boyunca, çeşitli dönemlerde varlığını sürdürmüş medeniyetler ve uygarlıkların el izleridir Türk el sanatları. Ait oldukları dönemlerden bu güne kadar gelişerek devam eden, birbirlerinden etkilenmiş kültür ve sanat birikimlerinin, estetik şekillerle duygu, inanç, yaşam tarzı ifadeleridir.
El sanatları, doğal yollardan elde edilen hammaddelerin, el ile uzun uğraş ve zahmet gerektiren bir şekilde tamamen insani duygu ve düşüncelerle eserlere dönüştürüldüğü sanatlardır.
1969 Yılında kurulan Devlet Güzel Sanatlar Akademisi ile 1934 yılında kurulan Kız Teknik Öğretmen Okulları geleneksel Türk el sanatlarının günümüze kadar varlığını sürdürebilmesinde çok büyük öneme sahiptir. Ayrıca 1933 yılında kurulan Köy Enstitüleri kültürel miraslarımızın varlıklarını sürdürme konusunda önemli rol oynarken, aynı zamanda kırsal alanlarda özellikle kadınların üretim içinde yer alarak, ekonomik açıdan aile bütçelerine de gelir sağlamalarının yolunu açmıştır.
Malzeme ve teknik bakımından incelendiğinde gelenek haline gelmiş on bir çeşit ana sanat dalından söz edebiliriz. Ana sanat dallarını incelerken göreceğiz ki, aslında insanların yeme, barınma, giyinme gibi temel ihtiyaçları, sanat eserleri halinde karşılanırken, sanayi devrimi ile beraber estetik duygulardan ne kadar uzak kalmışız.
Yazımın içinde unutulmuş, unutulmaya yüz tutmuş ya da güncelliğini koruyan sanatlardan örnekler vereceğim.
1-) Toprak Sanatları: Geçmişte yeme, içme ihtiyaçlarının sonucunda ortaya çıkan topraktan yapılma çanak ve çömlekçilik sanatı, barınma ihtiyacının gereği olarak pişmiş tuğla yapımı ile gelişmiş ve zamanla çinicilik bu kategoriye girmiştir.
Çinicilik; Selçuklular ile Anadolu’ya gelmiş olan çinicilik sanatı porselen, duvar, fayans, seramik ve pişmiş toprağın şekil verilmesi ile oluşan objeler ( tabak, sürahi, vazo) üzerine, sır altı boya tekniği ile çeşitli figürlerin işlenmesi sanatıdır.
2-) Ahşap ve Tahta Sanatları: Ahşap işçiliği en eski sanatlardan biridir. Marangozluk mesleği ile birlikte icra edilen sanat, bastonculuk, dülgerlik, kaşıkçılık, oymacılık, sandıkcılık, semercilik, sedefçilik ve kündekari işlemeciliğini kapsar. Selçuklular ile birlikte Anadolu’ya geldiğinde kapı, dolap kapağı gibi büyük objelerde icra edilirken, Osmanlı döneminde sadeleştirilmiş, taht, sehpa, çekmece gibi objelerde kullanılmıştır.
Kündekari; Sekizgen, beşgen, yıldız gibi geometrik şekillerde kesilmiş küçük ahşap parçalarının çivi ve tutkal kullanılmadan birbirlerine geçirilmeleri yolu ile icra edilen düz yüzey sanatıdır. Genellikle ceviz, meşe, şimşir, abanoz, gül ve armut ağaçları tercih edilmektedir. En fazla görülen uygulama alanları ise pencere pervazları, vaaz kürsüleri ve minber aynalıklarıdır.
3-) Deri, Keçe ve Cilt Sanatları: Deri ve keçeler ile cami kapısı imalatı, çarıkçılık, Karagöz imalatı, koşumculuk, köşgerlik, mestçilik, kunduracılık, saraçlık ve terlikçilik alanlarınla uygulanan sanattır. Keçenin kullanım alanları oldukça geniş olup iplik sanatı konusunu işlerken de karşılaşacağız.
Keçe; Yün, kil ve pamuğun ıslak ortamda çiğnenip dövülerek liflerinin birbirine kaynaması ile elde edilen kaba bir kumaştır. Kullanım alanı oldukça geniş olup, günümüzde sanayi de dahi kullanılmaktadır. Örnek vermek gerekirse, yağ keçesi, mazot filtre keçesi gibi.
4-) Maden Sanatları: Bakırın kullanılmaya başlandığı İ.Ö. altıncı bin yıldan beri dayanıklı olması nedeniyle özellikle silah yapımında kullanılmış, alemcilik, bıçakçılık, tombakçılık, nalbantlık, kalaycılık ve kuyumculuk gibi alanlarda da sıkça işlenmiştir. Kullanım açısından sağlıklı bir madde olması nedeniyle günümüzde hala süsleme sanatları dahil olmak üzere pek çok alanda kullanılmaya devam etmektedir. Maden sanatları içinde altın ve gümüş işçiliği ise her zaman güncelliğini koruyarak göz alıcı, hayranlık uyandırıcı ihtişamı ile devam etmektedir.
Kuyumculuk; Bir takım kıymetli madenleri, çeşitli teknikler kullanarak, el becerisi ile estetik açıdan zevkli görünen, ziynet eşyası üretmektir.
Telkari; Altın ya da gümüşten yapılma incecik tellerin oya gibi işlenerek yapılmasından elde edilen dantel görünümündeki kuyum işi olarak tanımlayabiliriz.
5-) Yapı, Alçı ve Taş Sanatları: Geleneksel toplumda daha çok mimaride kullanılan bu sanat dış mekan ve iç cephe yapımında ön plana çıkmaktadır. Oyma, kabartma, kazıma gibi çeşitli tekniklerle han, kervansaray hamam gibi Türk kültürünü yansıtan alanlarda önemli yer tutar. İnsan, hayvan, geometrik şekil ve bitki figürleri çok kullanılır. Günümüzde giderek yok olmakatadır. Zamanla sanatın lületaşı, mermerden mezar taşı işlemeciliği gibi daha küçük objelerde üretime yöneldiğini görüyoruz.
Lületaşı: Bu cevher günümüzde daha çok süs eşyası ve pipo yapımında kullanılmaktadır. İnce gözenekli ve yumuşak bir yapıya sahip olan lületaşı toprağın çeşitli katmanlarında dağınık halde bulunur. Kirli beyaz görünümündeki lületaşının pozitif düşünmeyi desteklediğine inanılır.
6-) Cam İşleme Sanatı: En ince işçilik alanlarından biridir. Camın şeklen işlenmesi ve cam eşyanın üzerine desen ve renk işlenmesi olarak iki bölüme ayrılır. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde cam sanatının yaygın olarak çeşitli ev eşyalarında, vitraylarda, pencerelerde kullanıldığı görülmektedir. Cumhuriyet döneminden sonra cam sanatları Paşabahçe’nin kurulması ile yepyeni bir döneme girerek, unutulmaya yüz tutmuş cam ustalarını bir araya getirmiştir. Geleneksel cam sanatı Çeşm-i Bülbül olarak bilinir.
Çeşm-i Bülbül; Beceri, hızlı davranma yeteneği ve teknik bilgi gerektiren Çeşm-i Bülbül son derece kalifiye bir sanat olarak Anadolu atölyelerinde doğmuştur. Üretiminde hataya yer yoktur. Yapılan hata düzeltilemez.
Üretim aşamaları şu şekildedir; Pipo, fırında eriyik halde bulunan cama daldırılarak, camı toplamak için döndürülür. Daha sonra cam potadan ayrılarak ocak dışında şekillendirilir ve soğutulur. Biraz daha soğuk olan cam, düzenli bir şekilde dizilmiş renkli çubuklar ile hazırlanan bir kalıba sokularak üflenir. Çubuklar cama yapışır. Oluşturulan form tekrar potaya götürülerek cam çubukların iyice yapışması sağlanır. Cama son şekli kalıp içerisinde elle gerekli döndürme işlemi yapılarak verilir. Bu büyük yetenek gerektiren bir aşamadır. Şekil verilen ürün soğutulur ve metalden ayrılır.
7-) Kağıt Sanatları: Yazı ve resim sanatları ile birlikte ebru yapımı, hat sanatı, tezhip sanatı, nakkaşlık ve aharcılık alanlarında inceleyebiliriz.
Tezhip Sanatı; Altın varak su içinde ezilip jelatin ile karıştırılarak belli bir kıvama getirilir. Gizem ve zenginlik belirtisi olan bu sanat daha çok ferman, berat ya da ayet gibi değerli evrakların yüksek manevi değerini ifade etmek amacıyla kullanılır.
Tezhip sanatçısı kağıt üzerine çizdiği motifi sert bir şimşir ya da çinko altlığın üzerine koyarak çizgileri noktalar halinde iğne ile deler. Sonra bu kağıdı uygulayacağı zeminin üzerine koyarak delikleri yapışkan bir toz ile doldurur. Delikli kağıt kaldırıldığında motifin uygulanacak zemine çıktığı görülür. Altın veya altın boya ile doldurularak tezhip meydana getirilir.
Kat’ı Sanatı: Kağıt ya da derinin kesilerek üç boyutlu olarak düzenlenmesi şeklinde uygulanan kat’ı sanatı unutulmaya yüz tutmuş sanatlar kategorisindedir.
Hat Sanatı; Güzel yazı yazma sanatını icra eden hattatların hünerli ellerinde, estetik kurallara bağlı kalarak ölçülü yazı yazma sanatıdır. Arap harflerine üzerine oluşturulmuş bir sanat olup, kufi, tevki, sülüs, reyhani, nesih ve rika olarak adlandırılan altı çeşit yazı türü bulunmaktadır. Günümüzde ‘’kaligrafi ‘’ olarak adlandırılmaktadır.
Ebru Sanatı; Tasavvuf kültürünün gözde sanatı ebru, su ve renklerin ahenkli aşkının birleşimidir. Batılı ülkeler ebru sanatını ‘’ Türk Kağıdı’’ olarak tanımlamışlardır.
😎 Boynuz Sanatı: Genellikle geyik, koç, manda hayvanlarının boynuzlarından üretilen eşya yapımı sanatıdır. Tarak, silah kabzaları, bıçak gibi eşyaların sap ve tutanakları ile günümüzde en yaygın kullanımı ile baston yapımında icra edilir.
9-) İplik Sanatları: Dokumacılık, halıcılık, kilimcilik, oyacılık, kolancılık, örgücülük, örücülük, yazmacılık, yorgancılık, hallaçlık gibi pek çok işlerde icra edilen iplik sanatları günümüzde devamlılık açısından en şanslı sanat dalı olarak görülmektedir.
Dokumacılık; Kurulu bir düzenek üzerinde, rengarenk ipliklerin dikey bir açı oluşturacak şekilde, birbirlerinin altından ve üstünden geçirilmeleri ile üretilen düz yüzeyli ürün yaratma sanatıdır. Mekik dokuma, kirkitli dokuma, mekiksiz dokuma gibi teknikleri vardır. İplik sanatları dünyada en fazla halı ve kilim dokumacılığı ile tanınmaktadır. Halı sanatı Türklerin yaşadığı yerlerde ortaya çıkar ve dünyaya bu bölgelerden yayılır. Orta Asya’daki göçebe Türklerin halı ve kilim dokumacılığındaki öncülüğü tartışılmazdır. Anadolu Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemlerinden asırlar boyu gelişen bu sanatın pek çok örneği günümüze ulaşır. Türk halıcılığının en temel halkası Anadolu Selçuklu halılarıdır. Kilim, halı dışındaki havsız, düz dokuma yaygılara genel olarak verilen addır. Bez ayağı dokuma temel dokuma tekniğidir. Halı ve kilimler kimi zaman dokundukları yerlerin (Bergama, Kayseri gibi), kimi zaman da aşiretlerin (Yörük, Beritan vb.) adlarıyla bilinirler.
Oya: Oya; yemenilerin, kreplerin, mendillerin etrafına, giysilerin önlerine, yaka ve kollarına, paçalarına renkli ipek veya pamuk ipliğinden süsleme amacıyla yapılan, çoğu zaman üç boyutlu, ince bir dantel örme türüdür.
10-) Ot ve Hasır Sanatı: Hasır, kurumuş bitki saplarından, saz gövdelerinden veya rafyadan örülmüş bir hammadde olarak, süpürge, kamelya, şemsiye, güneşlik, şapka, çanta yapımı gibi ürünlerin imal edilmesinde kullanılır. Kamış diziciliği ve urgancılık işlerinin vazgeçilmez ana maddesidir. Günümüzde teknolojinin gelişimi ile beraber varlığını sürdürmeye devam eden ve edecek olan sanat dalıdır.
Boyra Örücülüğü; Boyra (kamış hasırı) kamışın işlenmesinden sonra tezgahında örülerek, ahşap evlerin tavan kısımlarında üzerine atılacak talaş ve toprakların içlerine sızmasını önlemek için kullanıldığı gibi çeşitli yerlerde dekorasyon ve kamuflaj malzemesi olarak da kullanılmaktadır.
11-) Sabun Sanatı: Zeytin, fıstık ve defne yağlarından yararlanılarak yapılan sabunun sanatı. Kaba sabun yapımı zamanla şekil ve renk verilerek içlerine gül, misk, amber gibi kokulu bitkilerin eklenmesi ile incelikli bir sanat alanına dönüşmüştür. Osmanlı döneminde padişahlar, sabundan yapılan ürünleri birbirine hediye gönderirmiş. Hatta padişahlar arasında sabundan hediye olmayınca diğer hediyeleri de kabul etmezlermiş.
-
0
yazılar
-
0
Yorumlar
-
1.9K
Görüntülenmler